SAMİ DAYANGAÇ


NEVİN AKYURT FUKARA ANNESİ

GÖZLEM - Sami DAYANGAÇ


Ömrünü yoksullara yardıma adayan ve 48 yaşında kansere yenik düşen Nevin Akyurt’un bugün ölüm yıldönümü. Cenazesine dönemin Başbakanı Erdoğan eşiyle birlikte katıldı. Onun adı şimdi parklarda, aşevlerinde, kültür merkezlerinde, caddelerde yaşıyor.

Tek kişilik bir iyilik hareketi… Kayseri’nin müstesna vakıf insanı… Yardımseverliğin zirvesindeki yüreği büyük insan… Sıra dışı hayırsever… Erdemli davranışların çoğunu üzerinde toplayan bilge kadın… Gönlü Erciyes Dağı kadar yüce kişilik… Bu çok özel ve güzel insan, gerçekten içimizden, ailemizden biri gibiydi. Aslında tam bir İstanbul hanımefendisiydi. Çocukluğunun, gençliğinin yani en güzel yıllarının geçtiği ve çok sevdiği İstanbul ‘Şehirlerin Sultanı’ysa, Nevin Hanım da gönül insanlarının sultanıydı.

"Önce ailemin ihtiyaçlarını karşılıyorum. Daha sonra gönüllü hizmet verdiğim işlere koşuyorum. Parti çalışmalarına katılıyorum. Fırsat buldukça hapishane, hastane ve mezarlık ziyaretleri yapıyorum. Televizyon programına katılıyorum ve vatandaşların sorunlarını dinliyorum. Tek sorunum zaman." derdi...

Vefatı ile Kayseri hayırsever meleğini kaybetti. Fakir fukaranın ‘Nevin Ablası’ Nevin Akyurt, 48 yaşında kansere yenilince, yoksullara adanmış bir yaşam daha sona erdi.

Bursa’da doğup, İstanbul’da büyüyen Nevin Akyurt’un yolu, yıllar sonra ‘Nevin Abla’ları olduğu Kayseri’ye babasının görevi nedeniyle düştü. 25 yıl önce de eşi Ali Akyurt ile evlenip Kayseri’ye yerleşti. Gazi Üniversitesi Müzik ve İngilizce bölümlerini bitiren Nevin Akyurt, önce değişik okullarda öğretmen olarak çalıştı. Bir sürücü kursunda direksiyon öğretmenliği bile yaptı. Ancak onu Kayserililerin sevgilisi, ‘melek annesi’ haline getiren yardımseverliği oldu. Kayseri’deki hayırsever amaçlarla kurulan her etkinlikte hep ön saflarda yer aldı. Bu amaçla kurulan birçok vakıf ve dernekte görev yaptı. Sonunda da, tümüyle yardım amaçlı kurduğu Erciyes Feneri Derneği’ni zenginlerden yoksullara uzanan bir köprüye dönüştürdü. Türkiye’nin her bölgesinden hatta Avrupa’dan bile ararlar rahmetli Nevin Akyurt’u. O artık dünyada, özellikle Avrupa’daki birçok ülkede gurbetçi kardeşlerimize aile içi iletişim ve çocuk yetiştirmekle alakalı seminerler vermeye başlamış; onların da ablaları, anneleri olmuştur. O adeta bir dert anasıdır ve ona sıkıntılarından söz ederler. Rahmetli Nevin Akyurt Hanımefendi insanlar arasında ayırım yapmazdı. Derviş de sarhoş da Allah’ın yarattığı insandır. O, Yunus misali yaratılanı sever, yaratandan ötürü.

Onun için, ‘Her ihtiyaç sahibine mutlaka bir şekilde el uzatmışlığı vardır’ diyen Kayserililer, en çok yardımseverliği büyük bir alçakgönüllülükle buluşturabilmesini sevdiler. Yardımseverliği kadar siyasete ilgisiyle de tanındı. 1996’da önce Fazilet Partisi Kadın Kolları Başkanlığı’nda bulundu, ardından da yine FP’li Melikgazi Belediyesi’nde meclis üyeliği yaptı. AK Parti’nin kuruluşunda da bir süre kadın kollarında çalıştı. Yerel bir kanalda da ‘Gönül Aynası’ programını hazırlayıp sundu. Göğüs kanseri hastalığı bile onu bu çalışmalarından uzak tutamadı. Bu özelliği nedeniyle de partili partisiz herkesin saygısını ve sevgisini kazandı. Hastalığının ilerlediği günlerde bir yakınına şöyle bir şey anlatır: “Evde yalnızdım. Kapı çalındı. Çok ağır hareket ediyordum. Kapıya gittim, kimse yoktu. Yine zil çaldı. Kapıyı açtım. Yerde bir gül ve gülün üstünde şunlar yazılıydı: “Nevin Anne ne olur sen ölme. Bizim bir kanadımız kırık… Sen ölürsen diğer kanadımız da kırılacak…” İşte sözün bittiği yer... Arkasında binlerce ıslak göz bırakarak, kırılmış kanatlar bırakarak; kendisini belki de insan, hayvan, bütün canlılara hizmet etsin diye görevlendiren alemlerin Rabbi Allah’ın o akşam misafiri olur. 3 çocuk ve 2 torun sahibi Nevin Akyurt’un tabutuna ‘Vakıfçı - fakir annesi’ diye yazılır.

Kızı Neslihan Hanım’dan annesini anlatmasını istediğimizde bir hayat kadınının zina ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklarını bırakmasına vesile olup güzel bir yuva kurduktan sonra tesettüre girip; “Şu anda senin sayende eşimle birlikte Hac’dayım Nevin Abla” dediğinde annemin; “Ben hiç bir şey yapmadım, sen o yoldan çıkmak istedin Allah da yardım etti.” deyip mütevazi bir şekilde gözünden akan huzurla dolu yaşlarını mı, yoksa tinerci çocuklarla olan hatıralarını mı, onların bu yoldan çıkıp namaza başlamalarını mı, Bosna-Hersek’e savaş sonrası yardıma gidişlerini mi, Iraklı Aynur Teyze’ye yardım elini uzatıp eşine iş bulup kendine Arapça dersi verme fikri gibi insanların yeteneklerini fark ettirip yeni iş imkânları sağlamasını mı, yardım kuruluşları ve vakıflardaki faaliyetlerini mi anlatayım? 1999 Ağustos depreminde metastas ağrılarıyla oralara yardıma nasıl koşuşturduğunu mu söyleyeyim?, deli, bitli kadınları eve getirip bit şampuanıyla yıkayıp giydirdiğini mi anlatayım? Kimse inanmayacak biliyorum ama ben yaşadım; deli ve özürlü erkeklerin çamaşırlarını kuru temizlemeci kabul etmediğinden evimizde yıkayıp ütüleyip verdiğimizi mi anlatayım? Öğrencilere burs ve evlerde yemek vermekle kalmayıp evlenecekleri erkek tarafına yardım ediyorsa kız tarafına hissettirmeden, kız tarafına çeyiz yardımında bulunuyorsa erkek tarafına sezdirmeden yani rencide etmeden olan yardımlarından mı söz edeyim?”

Bir gece vakti telefonumuz çaldığında irkilerek koştuk, vakit hayli ilerlemişti. Hiç tanımadığı birine kan lazım olmuş. Ablamız da kan gurubumuzun tuttuğunu, sık sık kan bağışı yaptığımızdan biliyordu. “Samiciğim şimdi üniversite kan merkezine gidiyor ve bir garibana kan veriyorsun” dediğinde inanın pijama terlikle koşmuştuk. Gerçekten de Nevşehir ilimizin bir köyünden gelen, 3 gündür kan bulamayan bir hastaya kan verdik. Nasıl dualar aldık bilseniz…

Her şeyi ile örnek alınması gereken hak dostu Nevin Ablaların çoğalması dileğimizle mekânları cennet olsun...